Makale Dizini

sunum sideFadiş’in Çoklu Zekâ Teorisinde Yansıması

OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ
Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü
Roman Kahramanı Fadiş’in Doğumunun 30. Yılında Çağdaş Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarı Gülten Dayıoğlu ve Yazını Ulusal Sempozyumu

24-26 Mayıs 2001
Eskişehir

Roman kahramanı Fadiş’in, kişilik gelişimini erteleyecek ya da toptan sağlıksız bir gelişime yönlendirecek çok etken vardır çevresinde. Her türlü psikolojik baskıya rağmen Fadiş’in ruhsal sağlığını ayakta tutan özelliği, olumsuzu yaşarken, olumluyu da görüp değerlendirebilme becerisi ve  yaşama geniş bir perspektif içinde bakabilme yeteneğidir. Bu geniş perspektife alışılmış kuramsal bilgilerin ve psikometri geleneğinin ışığında bakıldığında, kolayca açmaza düşülebilir.
Fadiş’in kişilik yapısını, gelecekteki başarı  olasılığını ve yaşama tepkisinde geniş bir perspektifden yararlanma yeteneğini, bugün okullarda ve toplumun çeşitli kesimlerinde tek ve en önemli parametre olan okuryazarlık ve matamatik becerisine dayanan IQ testleriyle ölçmek, Fadiş’in kimliğini açıklamaya yetmez; üstelik uygulamacıları yanılgıya sürükler. Fadiş’in gerçek yetenek ve becerileri, neler yapabileceği, nasıl düşündüğü, hayal gücü ve yaratıcılığı, ahlaki yapısı ve amaçları, pratik zekâsı ve dünyaya katkı yapma yeteneği hakkındaki tüm ipuçlarını değerlendirebilecek ve olumsuz koşullar altında Fadiş’in yeteneklerini ve kişiliğini nasıl geliştirdiği konusunu en iyi açıklayabilecek bilimsel parametre, Howard Gardner’in, 1983 yılında yayımladığı Frames of Mind: Multiple Intelligences (Zihnin Çerçeveleri: Çoklu Zekâ Teorisi ) adlı kitabında ortaya koyduğu Çoklu Zekâ Teorisi’dir. 
Çoklu Zekâ Teorisi, Fadiş’in kişilik gelişimindeki olumlu dengeyi bunca olumsuz koşul altında nasıl sağlayabildiğini açıklarken, bundan otuz yıl önce -1971’de- yazılmış olan bir roman kahramanının zekâsına da yenilikçi bir gözle bakmamızı sağlıyor.
Gülten Dayıoğlu, Çoklu Zekâ Teorisi’nin ilk kez ortaya konduğu 1983 yılından on iki yıl önce, ancak Çoklu Zekâ Teorisi tarafından açıklanabilecek bir roman kahramanı yarattı. Bu gerçek,  bir yazarın sezgilerinin ve yaratıcı düş gücünün her zaman bilimsel kuramlardan bir adım önde gittiği tezini de doğrulamaktadır. 
Anne-baba ve çocuk ilişkisindeki süreklilik, tutarlılık, aynılık, çocukta temel güven duygusunun özünü oluşturur. Boşanmış ailelerde anne ve baba, parçalanmışlık nedeniyle çocuklarında ortaya çıkabilecek psikolojik sorunları ve kişilik bozukluklarını, ancak çocuklarına zaman ayırarak ve sevgi göstererek üstesinden gelebilirler.
Oysa annesi onu doğururken, Fadiş’in babası yanında yoktur. Henüz bir yaşındayken de dönmemek üzere evi terk eder. Bu nedenle Fadiş, yalnızca baba sevgisinden uzakta değil, aynı zamanda sağlıklı bir baba modelindan de uzakta büyüyen bir çocuktur. Babasını yıllarca görmez; gördüğünde de, babası her seferinde onu, karısı ile arasındaki tek taraflı savaşın rehinesi olarak kullanmak amacıyla ortaya çıkmıştır...
Annesi ile olan ilişkisine bakılacak olursa... Bu ilişkide de ayrılığı yaşar Fadiş... Altı yaşında annesinden ayrı düşer; altı ile sekiz yaş arasında dört adres ve aile değiştirir; her defasında değişen farklı aile düzenine ayak uydurmaya çalışarak iki yılını doldurur.
Anneden uzak, annenin gösterebileceği sevgi ve yakın şefkatten yoksun olarak yetişen çocuklarda şu özellikler gözlenir:
-Çevreye karşı kayıtsızlık,  
-Kolay kolay arkadaşlık kuramama,  
-Girişken olamama,
-Öğrenmeye karşı ilgisizlik,
-Sevgiye duyarsızlık,
-İnsanlara karşı kuşku, güvensizlik,
-Çoğunlukla kavgacı olma hali,

Fadiş’in büyüme ve kişilik geliştirme sürecinde, ruh sağlığını bozacak, kişilik gelişimini erteleyecek ya da toptan sağlıksız bir gelişime yönlendirecek çok etken vardır çevresinde. Annesi komşularından birinin bağ bozumunda çalışmaktan döndüğünde, Fadiş’i, yer yatağında cansız yatan Nine’nin yanında ağlar bulur. Fadiş, ölüm gerçeğiyle daha üç yaşındayken yüzyüze gelmiştir!..
Annesiyle birlikte kente göç edişi, annesinin çalıştığı ilk evde yaşadığı korkular, evin küçük oğlunun baskıcı tavırları, evde yenenleri görüp canı çektiği halde çok azıyla yetinmeye razı olması, onun yaşamında karşılaştığı olumsuz ögelerin arasında yalnızca küçük birer ayrıntı gibidir...
Dört yaşında babası tarafından kaçırılan Fadiş, tren yolculuğu sırasında babasının trenden atma tehditleriyle sindirilir. Bir yandan, annesinin öldüğünü söyler babası. Bu psikolojik baskılarla Gökpınar’a götürülen Fadiş, orada yaşadığı her türlü olumsuz koşula göğüs gerer. Bebek bezi yıkar, ev temizler, horlanır, ezilir; bir yere ait olma duygusunu bir türlü kök saldıramadan, iç dünyasında yapayalnız, oradan oraya savrulur.
Fadiş’i hiç kuşkusuz burada bulunan herkes okudu. Kimileri, benim gibi birkaç kez okumuş da olabilir! Bu nedenle, Fadiş’in kişilik gelişimini irdelerken, onun doğumundan itibaren nasıl olumsuzluklarla karşı karşıya gelmiş olduğu konusunda uzun uzun örnekler verecek değilim. Benim ortaya koymak ve şaşkınlığımı belirtmek istediğim konu, küçük Fadiş’in, yaşadığı onca olumsuz koşula karşın, psikologların ve çocuk gelişim uzmanlarının deneyimlerle ortaya koyduğu neden-sonuç ilişkisini yerle bir edecek kadar güçlü bir sapmayla, okurunu, ilerde topluma yararlı bir insan olabileceğine inandıracak kadar sağlam bir kişilik düzeyini nasıl geliştirmiş olduğudur; öte yanda, bu farklı gelişimin nasıl bir kuramla açıklanabileceğidir.
Fadiş bugün 30 yaşındadır ve biz onun topluma yararlı bir insan olarak büyüdüğüne inanmayı yeğliyoruz...
Bettelheim, klasik masalları psikoanalitik açıdan ele aldığı “The Uses of Enchantment”  (2) adlı  kitabında, masallarda karakterlerin tamamen siyah, ya da tamamen beyaz olarak yer aldığına dikkati çekiyor. Gerçek hayatta gri tonların bulunmasına rağmen, masal karakterlerindeki bu kesin ve zıt  ayrımın çocuk bilincinde daha kolay algılandığını ve yer ettiğini vurguluyor. Siyah-beyaz tipler böylesine kesin çizgilerle ayrıldığında, çocuklar iyi ile kötü arasındaki farkı daha kolay kavrıyor, gerçek hayatta kendisinin hangi renge ait olmak istediğini kolayca belirliyor. Bu seçim, ilerki yaşlarda kişilik gelişiminde belirleyici faktör oluyor.
Fadiş adlı romandaki kahramanlara baktığımızda da, iyi ve kötüyü belirgin çizgileri ile görebiliyoruz. Fadiş’te baba kötü, anne iyidir; Hafize Nine iyi, Gülsüm Kadın kötüdür... Bu belirgin ayrım, yalnızca çocuk okurların bilincinde iyi ile kötünün siyah ve beyaz kadar net olarak algılanmasıyla kalmıyor, roman kahramanı Fadiş’e de yol gösterici, kişiliğinde belirleyici bir rol oynuyor. Fadiş de okurları gibi, çevresindeki karakterlerin kutup oluşturması nedeniyle, iyi ya da kötü olmayı seçebilmiş görünüyor.
Ancak yine de Fadiş’e, alışılmış kuramsal bilgilerin ve psikometri geleneğinin ışığında bakıldığında, kolayca açmaza düşülebilir... Çünkü zekâ ölçümünde okullardaki tek ve en önemli parametre, okuryazarlık ve matamatik becerisidir. Psikometri geleneğinin bağımlısı toplumun, sekiz yaşına kadar okula gönderilmeyen Fadiş’e IQ testi uyguladığını varsaysak, okula giden yaşıtları ile yarıştırıp karşılaştıracak olan bu testin sonucunda  Fadiş’i yerleştireceği seviye, hiç kuşkusuz çok düşük bir IQ seviyesi olacaktır.  
Oysa Fadiş, psikologların kişilik gelişimi için saptadıkları sebep-sonuç ilişkisini alt üst eden değerlere sahiptir:
-Çevreye karşı kayıtsız değildir        
-Çok kolay arkadaşlık kurar, 
-Girişkendir,
-Öğrenmeye karşı ilgilidir,
-Sevgiye duyarlıdır,
-Kuşkucu değildir,
-Kavgacı değil, aksine uzlaşmacıdır,

Bu sonuca bakıldığında, Fadiş’in zekâ seviyesini ölçecek olan IQ testinin, Fadiş’in kişilik yapısını, başarı olasılığını ve yaşama tepkisinde geniş bir perspektifden yararlanma yeteneğini açıklamaya yetmeyeceği açıktır.