Makale Dizini

Hava kirliliği, canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyen veya maddi zarar meydana getiren havadaki yabancı maddelerin normalin üzerindeki miktar ve yoğunluğa ulaşmasıdır. Bir başka deyişle hava kirliliği, havada katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı hayatına ve ekolojik dengeye zarar verecek miktar, yoğunluk ve sürede atmosferde bulunmasıdır. İnsanların çeşitli faaliyetleri sonucu oluşan üretim ve tüketim aktiviteleri sırasında ortaya çıkan atıklarla hava tabakasını kirletmesi, yeryüzündeki canlı hayatını olumsuz etkilemesidir. Yani çevre insan eliyle kirletilmekte, insanoğlu bir bakıma kendi geleceğini karartmaktadır. Hava kirliliği, ısınma, motorlu taşıtlar ve sanayi atıklarından oluşmakta ve insan yaşamını çok büyük ölçüde etkilemektedir. Bu zararlı etkinin hiç olmaması veya en aza indirgenebilmesi için insanı daha küçücük yaşlarda bunun bilincine varması gerekmektedir. Tıpkı Akal’ın “Cadı Burunlu Fabrika” masalında olduğu gibi:

Masalda bir derenin kenarında yeşil, mavi ve sarı boyalı üç ev ve bu evlerde yaşayan çocuklar varmış. Bu çocuklar her gün dere kenarında oyunlar oynarmış. Evlerin hemen yakınında ise peri masallarındaki cadının burnu gibi kocaman bir bacası, kötü sihirbazın kazanı gibi fokur fokur kaynayan boruları olan bir fabrika varmış. Fabrikanın bacasından gökyüzüne kapkara dumanlar fışkırır, zehirli atıkları da borularla küçük dereye boşaltılırmış. Çocuklar derede oyuncaklarını yüzdürür, bazen de kendileri yüzermiş. Zamanla dere pis sularla kararmaya başlamış. Çevresindeki çiçekler boyunlarını bükmeye, çimenler sararmaya, ağaçlar meyve vermemeye başlamış. Dere buna çok üzülmüş. Bir gün cadı burunlu bacadan çıkan kara dumana “Hey, kara duman. Sen ne şanslısın. Benim suyuma karışan fabrika atıkları yüzünden bütün canlılar zarar görüyor. Ama sen, ne güzel gökyüzüne karışıp kaybolabiliyorsun” demiş. Kara duman öksüre öksüre: “Aslında ben de çok dertliyim. Dumanlar gökyüzünde kaybolmaz ki! Nereye dağılırlarsa dağılsınlar, aslında yine gökyüzünde kalırlar. Bu pis havayı da yalnız çiçekler, ağaçlar değil, çocuklar ve bütün insanlar soluyor” diye yanıt vermiş (Akal, 1998a, s.36). Bir gün bir de bakmışlar, artık mavi evin mavisi, yeşil evin yeşili, sarı evin sarısı da kirlenmeye, renkleri görünmez olmaya başlamış. Eğer bu duruma bir çare bulamazlarsa, yeryüzünde her şey kararmaya başlayacakmış. Güneşli bir günde derenin suyu buharlaşmış ve kara dumana bu duruma bir çare bulma düşüncesini söylemiş ve birlikte çözüm bulmak için yola çıkmışlar. Derenin buharı ile kara duman gökyüzünde yükselmiş, bulutlara ulaşmışlar. Gökyüzünde bir uçan daire ve içinde onlara dostça el sallayan bir uzaylı çocuk görmüşler. Dere buharı ve kara duman dertlerini uzaylı çocuğa anlatmışlar. Çocuk onları ülkesine götürerek çevredeki fabrikaları göstermiş. Çevrede bir sürü fabrika varmış ama her taraf temiz, sessiz, sular pırıl pırıl, insanlar sağlıklı ve güler yüzlüymüş. Dere buharı ile kara duman şaşkınlık içinde “Nasıl olur? Bu fabrikaların hiç pis suları, zehirli atıkları yok mu?” diye sormuşlar Uzaylı çocuk “Olmaz olur mu? Bütün fabrikaların atıkları olur. Ama biz onları nasıl yok edeceğimizi biliyoruz. Gelin göstereyim” demiş. Birlikte geniş bir odaya girmişler Bir de bakmışlar, pis sular kırmızı bir kaydıraktan doğruca kocaman bir makineye akıyor, kara dumanlar ise, salıncakla tavana yükselip oradaki makineye giriyormuş. Uzaylı çocuk “bu makineler bütün pislikleri temizler. Biz fabrikayı kurmadan önce, ilk iş olarak bu temizleme makinelerini yaparız. Yoksa ülkemiz kirlenir, bütün güzellikler renklerini, canlılığını kaybeder, insanlarımız gülmeyi unutur” (Akal, 1998a, ss.37-39) diyerek konunun çözümünü anlatmış. Dere buharı ve kara duman, uzaylı çocuğa teşekkür edip öğrendiklerini herkese anlatmak için sabırsızlanarak ülkelerine dönmüşler.

Hava kirliliğinin canlı ve cansız varlıklar üzerindeki etkisi masaldaki bu sözlerle açık bir şekilde verilmekte ve yazar tarafından çocuklar bu konuda uyarılmaktadır..

Bu masaldan çocuk, fabrika bacalarından çıkarak havaya karışan ve çevreyi kirleten, canlıların yok olmasına neden olan, cansız varlıkların da gün geçtikçe kararmasına, insanların sağlıklarına zarar veren dumanların aslında basit önlemlerle yok edilebileceğini öğrenirler. Küçük yaşta kendilerine anlatılan masallar sayesinde, belki de farkına varmadan çevre bilinci edinmeye başlarlar, hava kirliliğinin canlıların yaşamında ne denli zararlı olduğunun ve bunun önlenmesi için kendilerinin ne tür önlemler alabileceklerinin masalın kahramanları sayesinde bilincine varırlar.

Denizin Altını Merak Eden VapurÇevre kirliliğinin bir başka nedeni ise su kirliliğidir. Su kirliliği, istenmeyen zararlı maddelerin, suyun niteliğini bozacak miktarda ve yoğunlukta suya karışmasıdır. Suyun kirlenmesine neden olan faktörler ise, fabrika atıkları, kanalizasyon suları, tarımsal faaliyetler sonucu oluşan kimyasal atıklar, evsel atıklar ve insanların bilinçsizce akarsu, göl ve denizlere attıkları maddelerdir (bkz: http://www.syriabank.com/ hit/çevre eğitimi, (17.01.2007); http://http://www.gumuscevre.org/cevresorunlari%20s.1 (17.01.2007); http://www.kuresel-isinma.org/kuresel-isinma/cevre-kirlili%C4%9F.html (13.08.2007). Su kirliliği, denizlerdeki bitki ve hayvan soyunu tüketmekte, içilen ve temizlikte kullanılan sular sonucu insan sağlığı bozulmakta, bulaşıcı hastalıklar ve ölümler artmakta, toprağa karışan kirli sularla toprak kirlenmekte, erozyon oluşmakta, tarım etkilenmekte, meyve sebze üretimi yok olmakta, yani kısacası insanoğlu ve dünya yok olmaktadır. Önlenmesi kısmen mümkün olan su kirliliğine karşı insanlar küçük yaşlardan itibaren duyarlı olmalı, çevre bilinci kazanmalı ve bugününü ve geleceğini garanti altına almalıdırlar. Yeni nesillere yaşanılası bir dünya bırakmaya gayret etmelidirler. “Denizin Altını Merak Eden Vapur” masalında olduğu gibi, su kirliliğinin nasıl önlenebileceğinin yolunu bulabilmelidirler.

Masalda küçük bir vapurun yaşadıkları anlatılır. Her gün işyerlerine giden insanları ve okula giden öğrencileri karşı kıyıya taşıyan küçük bir vapur varmış. Küçük vapur işini severek yapıyormuş, ancak öğrencilerin birbirleriyle yüksek sesle şakalaşmaları, kahvaltı için yedikleri simit ve poğaça kırıntılarını yerlere, koltuklara saçmaları canını sıkıyormuş. Üstelik gürültülerinden diğer yolcular da rahatsız oluyormuş. Küçük vapur eski günlerini düşünmeye başlamış. Eskiden balıklarla arkadaşlık eder, dibine yapışan midyelerle konuşurmuş. Şimdi ise ne bir balık, ne de dibine yapışan midyeler varmış. Küçük vapur çok yalnızmış. Denizaltı olup eski arkadaşlarını bulmaya karar vermiş. Denizin dibine dalmış “Uzun süre diplerde dolanıp durmuş. Hayret, etraf yalnızca yosun ve taş doluymuş. ‘Nasıl olur?’ demiş şaşkınlıkla. ‘Eskiden su yüzüne çıkıp benimle arkadaşlık eden balıklar, denizin güzelliklerinden söz ederlerdi. Denizin altında çeşit çeşit balıklar yüzer, deniz yıldızları, istiridyeler ve mercanlar yaşarmış. Denizin dibi, renkli bir çiçek bahçesini andırırmış. Oysa etraf karanlık, kuru ve cansız!’. Derken az ilerde bir balığa rastlamış. Hemen ona sormuş. ‘Diğer balıklar nerede?’ Balık, ‘Ah, sorma! Ne arkadaşım kaldı, ne evim’ demiş. ‘Hepsi zehirlendi. Deniz artık eskisi gibi değil. İnsanlar ellerindeki her çöpü denize atıveriyor. Kanalizasyonlar denize boşalıyor. Bir sürü pislik, bir sürü çöplük… Sanki denize atılan çöpler denizde yok oluyor sanıyorlar, ama değil!.. Deniz suyu zehirleniyor. Denizin altındaki hayat yavaş yavaş yok oluyor. Benim gibi tek tük yaşayan balıklar da var tabii. Ama deniz daha fazla kirlenirse, bizler de dayanamayız.’ demiş” (Akal, 1998b, ss.22-23). Denizaltı gördüklerine çok üzülmüş, tekrar küçük bir vapura dönüşmüş ve işine devam etmiş. Çocuk, burada su kirliliğini en yakından yaşayan balığın ağzından, suların insanlar tarafından kirletildiğini ve bunun sonucunda da denizdeki yaşamın sona ereceğini anlar.