“Çılgın, özgür, dinamik, hayalperest... Belki de bu nedenle konuşur ağaçlar, kuşlar, kâğıtlar, dinozorlar; bu nedenle uçar yataklar, çocuklar, tabaklar; trafik lambası oyun oynarken, arkadaş olur filler, zürafalar; canı pek sıkılır aydedenin; ille de denizin altını merak eder vapurlar... Bu çılgın düşünceler ve imgeler, başımın içinde döner durur, en ciddi iş toplantılarında bile beni güldürür” diye yazmıştı Aytül Akal.
Bu sözcükler hafızamda gittim ofisine. Ofisine, çünkü uzun bir süredir evinde yazı masası yok! Şöyle anlatıyor:
“İlk masamı marangoza yaptırmıştım. Çünkü, çok hevesleniyordum istediğim gibi, yazar masası denebilecek bir masam olsun. İlk kitabım ‘Geceyi Sevmeyen Çocuk’u onda yazdım. Benim için çok değerlidir o masa. Daha sonra taşındığım evime sığmadı; İzmir’e, kızkardeşime yolladım.”
Peki, nerede yazıyorsunuz?
“Şimdi dizüstü bilgisayarlar var, ben de evde bir yastığın üzerine laptopu koyup rahat rahat yazıyorum. Bu nedenle de masaya ihtiyacım yok.”
İşyerindeki masası üzerinde de bilgisayar var. Zaten bu sohbeti de o masanın başında yapıyoruz. “Bana bir bilgisayar verin, her şartta her yerde yazabilirim” diyor Aytül Akal:
“Sabah, herkesten erken işe gelir, böylece rahat rahat yazarım. Gün içinde de çalışırım, ben konsantre olmuş yazarken arkadaşlar karışmaz. Hatta okurlar da yazdıklarımı. Birçok dolap işgal etmişimdir, arşivim buradadır. Kitaplar, gazetelerde ve dergilerde yayınladığım yazılar, verdiğim röportajlar, 91’den beri (artık sosyal medyadan ulaşıyorlar) çocuklardan gelmiş tek tek yanıtladığım mektuplar, hepsi dosyalanmıştır.”
Aytül Akal’ın ilk kitabı 1982 yılında yayımlanmış: “Kent Duygusu.” Bir şiir kitabı. “Onu pek söylemem, satışı falan olmadı. Şimdi sahaflarda falan çıkıyor karşıma. Ben ilk kitabımı ‘Geceyi Sevmeyen Çocuk’ olarak kabul ediyorum, zaten yolumu da o kitapla çizdim, çocuklar için yazmaya yöneldim” diyor.
Ortaokuldan itibaren yazar olmayı hayal ediyormuş, hatta hatıra defterine “ben büyüyünce yazar ya da şair olacağım” diye yazmış:
“Ama ne yazacağımı bulmak çok uzun yıllarımı aldı. Sonunda çocuklarım onlara okuduğum masalları dinlemek istemeyip benden farklı masallar isteyince yenilerini kurgulayıp onlara anlatmaya başladım. Anlattıklarımı unutmamak için de onları daktiloda kâğıtlara geçirdim. Sonra fark ettim ki o masallar çocuk kitabı olabilir, ‘Geceyi Sevmeyen Çocuk’ böyle yayınlandı. Başka yazmam zannediyordum arkası geldi, bir seriye dönüştü, farklı türdeki çalışmalarla birlikte 185 kitap oldu. Bir masa ve bilgisayardan başlayarak bugüne geldim. Dönüp arkama baktığımda güzel şeyler yapmışım, diye düşünüyorum. Tabii bu kitapları yazarken ben de durmadan yaş alıyorum!”
"Sonra fark ettim ki o masallar çocuk kitabı olabilir, ‘Geceyi Sevmeyen Çocuk’ böyle yayınlandı. Başka yazmam zannediyordum arkası geldi, bir seriye dönüştü, farklı türdeki çalışmalarla birlikte 185 kitap oldu"
Masasının altı, üstü, sağı, solu kitap dolu. Bir dolap çevrilmiş kitaplarına ayrılmış. 60’ı aşkın kitabı, Almanca, İngilizce, İspanyolca, Farsça, Bulgarca, Macarca, Azerice ve Arapça gibi çeşitli dillere çevrilerek yurt dışında yayımlanmış. Masanın üzerindeki objeleri konuşuyoruz:
“Renkli, şeffaf bardakları çok severim. Evde bardaklarım hep tek tektir. Hiç sevmem takımları. O gün modum nasılsa veya üzerimdeki kıyafet ne renkse bardağı ona göre seçerim. Bu, beni eğlendiriyor. Bu bardağı Tokyo’dan aldım, üzerinde sakura çiçekleri var. Ancak çatladı atmaya kıyamadım, kalemlik yaptım.”
Ya pırıl pırıl parlayan renk renk kalemler:
“Osmangazi Üniversitesi Yaşayan Yazarlar Sempozyumu kapsamında 2012’deki Aytül Akal Sempozyumu’nda üç gün boyunca kitaplarım incelendi, sunumlar, paneller yapıldı ben de etkinliğin anısına bu kalemleri yaptırmıştım.”
Diğerleri?
“Avusturya’dan renklerini çok severek aldığım bu objenin üzerinde kediler, yaldızlar, güneş, çiçekler gökyüzü var.
Kedili kutuyu Moda tarafındaki bir dükkândan almıştım, benim için çok kıymetlidir, iki oğlumun değişik zamanlardaki vesikalıklarını saklıyorum.
Farecik; bir okulda öğrenciler ‘Moko ile Dinozo’ serisini okumuşlar çok sevip oradaki kahraman Moko’yu yapmışlar, armağan ettiler.
Bu kutu içinde kurutulmuş mavi ortancalar, minik güller, bir de beyaz yasemin var. Biraz duygusal bir şey galiba en sevdiğim çiçekleri koymuşum. Sevdiğim her şey yanımda olsun isterim.
‘Canı Sıkılan Çocuk’ kitabımın kapağında ayçiçekleri vardır, çocuklar o kitabı okumuş ve öğretmenlerinin yardımıyla bana bu ayçiçeklerini yapmışlar. Armağan ettiler, tabii çok duygulanıyor insan.
Fuat Ömer Altay Fon Yayınları’nı kurunca benden kitap istemişti. Ona verdiğim kitabın “kahramanları” var bu bardak altlığında. Çok mutlu olmuştum.”
Bizim için açtığınız masanın bir çekmecesi yüzüklerle doluydu:
“Renkleri seviyorum dedim ya evime gelseniz bir oda turuncu, bir oda mor, bir oda turkuaz, bir oda mavi. Hepsi değişik renklerde ama onunla da yetinmeyip bir oda morsa kapısını yeşil boyatıyorum. Biraz çılgınca tutkum var renklere.
Dolayısıyla evimi renklerle süslediğim gibi kendimi de unutmadım tabii! Bende de kolyeler, bilezikler, yüzükler var. Bir ara her gittiğim yerden yüzük alıyordum. Bunlar çok ucuz fiyatlı, maddi değeri olmayan ürünler. Ancak çok değerliymiş gibi duruyorlar, çünkü ben değer veriyorum. Şapka koleksiyonum vardı, onu da azalttım. Yüzükleri ve bilezikleri de giydiğim kıyafetlere uygun seçiyorum. Fuar ve eşarp koleksiyonum da bulunuyor. Yani deli deli şeylerim var, kendimi oyalıyorum herhalde.”
Sohbetimizi tatlı tatlı bitirelim mi?
“Çekmecelerde çikolatalarım vardır, eskisi kadar yemiyorum, ama bir zamanlar yazarken ağzımda mutlaka bir çikolata eriyecek olurdu, bayılıyordum buna.”
FARUK ŞÜYUN
Spot 1
Aytül Akal, 1974’te Hayat mecmuası ile başlayıp Elele dergisi ile devam eden yazın serüvenine 185 eser sığdırmış. İlk çocuk kitabı 1991 yılında yayınlandığına göre tam 32 yıldır çocuklar için yazmaya devam ediyor.
Spot2
Dönüp arkama baktığımda güzel şeyler yapmışım, diye düşünüyorum. Tabii bu kitapları yazarken ben de durmadan yaş alıyorum!
Aytül Akal