"Sanat, hayal dünyası ve dünya görüşü eşliğinde yaratıcılığını kullanarak insana dair olanı anlamlandırma çabasıdır. Aytül Akal, yaratıcılığını ve hayal gücünü; öyküler, masallar, şiirler, oyunlar ve romanlar aracılığıyla dışa vurabilmiş nadide bir sanatçıdır. Yayımlanmış 182 kitabıyla, sadece Türk yazını değil, dünya yazınında da bilinen ve eserleri pek çok dile çevrilen yazar; çocuk ve gençlik edebiyatının en çok okunan isimlerinden biridir. Başta, Astrid Lindgren Anma Ödülü Türkiye adayı olmak üzere, pek çok edebiyat ödülünün sahibi olan yazarımıza bu keyifli röportaj için teşekkür ederim." Onay ORCAN
"İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü Eğitim ve Kültür Dergisi" il sayısında yayımlanan röportaj
Link
-----------------------------------------------------------------------------
1-Yazarlık kariyeriniz, 1970’lerin başında Hayat Mecmuası dergisinde başladı. Elele, Gezinti, Ayna gibi pek çok dergide röportajlarınız, yazılarınız yayımlandı. 1990’lı yıllardan sonra ise çocuk ve gençlik edebiyatına yoğunlaştınız?
Çocuk ve gençlik edebiyatı alanında yazmaya karar vermenizde neler etkili oldu?
Yazma tutkum ilkokulda başlamış, ortaokulda “Ben büyüyünce yazar olacağım” kararına dönüşmüştü. Ancak çocuklar için yazacağım aklımın ucundan bile geçmiyordu, bu nedenle yolumu bulmak, yıllarımı aldı. Okulu bitirir bitirmez dergilerde çalışmaya başlamıştım. Yazıyordum ama benim asıl hayalim “kitap” yazmaktı. Peki ama ne…ne yazabilirdim?
Yıl 1989... İki buçuk yaşındaki oğlum Alper ona okuduğum kitapları beğenmiyor, benden kendi seçtiği kahramanlarla farklı masallar istiyordu. İlle kertenkeli masalı diye tutturduğu gün, “Yok kertenkele masalı,” diye söylendim. Ağlamaya başladı. Çaresiz, hemen oracıkta bir kertenkele masalı uydurdum. Daha sonraki masalları da onun istediği kahramanlarla anlattım; unutmamak için daktiloda temize çektim ve başlıklarına göre alfabetik sıraya dizdim. Böylece hangisini tekrar isterse, hemen çıkarıp okuyordum. Aylar geçti. Çocuklar için yazmak konusunda o güne kadar en ufak bir fikrim ya da hayalim olmadığından kucağımdaki masalların her birinin birer çocuk kitabı olabileceğinin ayrımında değildim. Sonunda bu gerçeği fark etmek, benim için büyük sürpriz oldu. Anlayacağınız, çocuk edebiyatına girişim bir karar değil de küçük bir çocuğu üzmemek için masal anlatırken kendini rastlantıyla orada bulmak gibi bir şeydi benim için☺
2-Yazarın geniş hayal dünyasının çocuklukta başladığına inananlardanım. Çocukluğunuzdan, o yıllarda kurduğunuz düşlerden bahsedebilir misiniz?
Çocuklar doğuştan hayal kurma ustasıdır. Ben de her çocuk gibi bu ustalardan biriydim. Nesneleri konuşturur, istediğim her şeyi hayalimde var edebilir, fantastik bir dünyada yalnızca bana ait bir yaşam kurabilirdim. Belki hayal gücümün biraz daha geniş olmasının nedeni, ortamımdan pek hoşnut olmamam, bu nedenle kendimi mutlu hissettiğim düşsel alanıma sıkça sığınmamdı. Her konuda hayal kurardım. Başka bir yerde, başka bir yaşam…dilediğimce…özgürce. Her zaman mümkündü düşlerde.
3-Yazar olmaya çocukluğunuzda karar verdiniz. Erken yaşta verilen bu kararda, size ışık tutan bir kitap veya yazar oldu mu?
Bana ışık tutan ve yazar olmayı aklıma düşüren, 3. sınıfta yeni gelen öğretmenim oldu.
Okulun ilk iki yılında, hareketli oluşum nedeniyle yaramazlık ve tembellikle etiketlenmiştim. Öğretmenim beni sınıfın en arkasındaki üçlü sıranın ortasına layık görmüş, sağıma soluma da benim gibi tembelleri oturtmuştu ki derste sıramdan çıkamayayım. İki yıl boyunca yerim hiç değişmedi; kendi hayal dünyamda yaşayarak geçirdim ders saatlerini. Öğretmeni haklı çıkarmak için elimden geleni de ardıma koymadım; benim için uygun gördüğü etiketlerin dışında biri olabileceğimi kanıtlama çabasına girmedim.
3. sınıfta bir mucize oldu, öğretmenimiz değişti. Yeni öğretmenim defterime yazdığım sayfalar dolusu yazıları fark etti ve ödevimi yapmadığım için kızmak, sınıfın önünde beni küçük düşürmek yerine, yüksek sesle okuttu. Sonraki günler için ödevim, yazdıklarımı sınıfa okumaktı. İşte o an, benim için değişimin başlama noktasıydı. Kendime ait olan gizli dünyam, gerçek dünyaya açılmıştı. Yazarak özgürdüm ve özeldim. Artık geri dönüşü yoktu. Yazar olacaktım. Öyküler, şiirler, günlükler... Yazdım, hep yazdım.
Çocuklar severek okuyacakları kitaplarla karşılaştığında, okumaya karşı heves duymaya başlıyorlar. Bir çocuk “Ben kitap okumayı sevmiyorum,” diyorsa eğer, büyürken niteliksiz kitaplarla buluşturulmuştur, yoksa kimse “kitap sevmeme” geniyle doğmuyor. Doğru kitap seçimi bu nedenle çok önemlidir. Ancak, kitap aynı zamanda...
4-Öykü, masal, şiir ve tiyatro oyunu gibi edebiyatın geniş yelpazesinde pek çok ürün ortaya koydunuz. İlk yazdığınız zamanlardan bugüne, eserleriniz biçim ve içerik açısından bir değişim gösterdi mi?
Benim yazın hayatındaki başarım akıcı dilime olduğu kadar, içtenliğin, olumlu iletişimin ve nezaketin sihirine olan güvenime dayanır. İlk kitabımdan bu yana bu belirleyici özellikler hiç değişmedi. Konular, edebi türler ve seslendiğim yaş grupları farklılıklar gösterse de üslubum hep aynı kaldı. 30 yıl önce basılan ilk masallarımın, hâlâ okunuyor. Çok da şaşırtıcı değil aslında. İlk çocuk kitabım yayımlandığında, artık 39 yaşındaydım. Gerek karakterim gerekse üslubum artık olgunluk çağındaydı.
5-Aytül Akal, cıvıl cıvıl ve rengarenk bir kişilik barındırıyor. İçinizdeki çocuğu kaybetmediğinizi hissettiriyorsunuz. Bu yönünüzün, çocuk ve gençlik edebiyatındaki başarınızda etkili olduğunu düşünüyor musunuz?
Bir ara kaybeder gibi olduğum o çocuğu gizlendiği yerden bulup çıkarmak yıllarımı aldı. Bir saksı toprağında tohuma yatmış filizlenmeyi bekler gibiydim. Evdeki o küçük çocuğa masallar anlatarak yeşerdim, çiçeklendim, renklerime büründüm. Empati gücüm, farkındalığım gelişti, hayata olan bağlarım güçlendi. Akıcı dilim çocukluğumdan beri vardı, ama çocuk ve gençlik edebiyatında varoluşum, kuşkusuz, içimde görülmeyi, keşfedilmeyi ve yaşatılmayı bekleyen çocuğun sayesinde oldu.
6-Çocukların hayal dünyasını geliştirmek için, eserlerinizin serüvenine onları da dahil ediyorsunuz. Başka bir son da yazılabilir düşüncesiyle kenara çekilip okuyucularınızın yaratıcılığını ortaya çıkarmak ister gibisiniz. Çocuklardan bu konuda ne tarz dönütler alıyorsunuz?
Her zaman bir değil binlerce farklı son vardır. Benim yazar olarak belirlediğim son, yazma sürecinde kahramanların beni götürdüğü yerdir. Okuyanların hayalinde yepyeni bir son şekillenebilir, hatta sonun ötesindeki süreci bile kurgulayabilirler. Bu nedenle de ister seri olsun ister tek kitap, devamını isterler. Hatta, yoğun istekler karşısında Süper Gazeteciler’in beşinci kitabını yazmak zorunda kalmıştım, hem de dördüncü kitaptan 14 yıl sonra!
Eğer keskin betimlemelerle düş kurma özgürlüğü kısıtlanmamışsa, mekânı, zamanı, kahramanları da zihninde yazarın düşündüğünden farklı canlandırabilir okurlar. Hiçbir serüven son sayfada bitmez aslında, kahramanlar okurun da yazarın da hayalinde yaşamayı sürdürür.
7- 1988 yılından beri kaleme aldığınız bütün masalları tek bir kitapta buluşturduğunuz Masal Masal Aytül Akal ile okurlarınıza masal şöleni sundunuz. Çocukların, okuma yazmayı öğrenmeden önce tanıştığı ve onların iç dünyalarına hitap eden ilk yazınsal eser olan masalı, çocuk edebiyatının neresinde görüyorsunuz?
İlerde kitap olacağına dair hiçbir fikrim olmadan, yalnızca küçük bir çocuğu mutlu etmek için anlattığım masalların 1991’de Geceyi Sevmeyen Çocuk başlığıyla basılması gerek içerikte gerekse dış yapıda olmak üzere, birçok yönüyle çocuk ve gençlik edebiyatında yeni bir dönemin başlangıcı oldu, akademik çalışmalar yapan araştırmacıların ileriye dönük yargı üreteceği çok sayıda konuya kapı açıldı. İlk kitabın ardından gelen Canı Sıkılan Çocuk, Kardeş İsteyen Çocuk, Sabahı Boyayan Çocuk ve Masalları Arayan Çocuk serisi, çocuklar tarafından resimlenmişti. Bu beş sert cilt kapaklı kitaplardaki masalların tamamı, altı yeni masalın da eklenmesiyle 2012’de 58 masallık bir külliyat halinde Masal Masal başlığıyla toplandı. Aslında 2012’de Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nün gerçekleştirdiği Çocuk ve Gençlik Edebiyatında Aytül Akal Sempozyumu’nda sunum yapanlara sürpriz armağan olarak, sınırlı sayıda basılmıştı, talep çok olunca, yayımına devam edildi.
Geceyi Sevmeyen Çocuk serisi çocuklara, okul öncesi dönemde karşılaşabileceği kavramları masallarla aktarır. Beş kitabın geceden başlayıp güneşli bir güne doğru yol alan kapak çizimleri, bilinmeyenlerle dolu bir dünyaya doğan çocukların, bilgi ile donandıkça karanlıktan aydınlığa geçişini simgeler. Masal Masal’da bu nedenle orijinal kapak çizimlerine gönderme yapılmıştır.
8-Okuma alışkanlığı, çocuklukta başlar. Bu alışkanlığın temeli çocuk edebiyatıysa, sizce biz okuma alışkanlığını kazandıracak çocuk edebiyatına sahip miyiz?
Bu temeli kazandıracak nitelikli çocuk kitaplarımız var aslında; onlara ulaşabilen çocuklar, okumanın zevkine varıyor, bu alışkanlığı kolayca kazanıyor da. Ancak bu kitaplardan hiç haberi olmadan büyüyenler çoğunlukta ne yazık ki. “Aman reklam olmasın,” ya da “Aman önüme geçmesin,” kaygısından sıyrılıp çocuk edebiyatındaki zenginliğimizi yaymamız gerekiyor.
9-Çocukların dünyasında idealize ettiğiniz karakterler üzerinden çocuklara hangi değerleri vermeyi amaçlıyorsunuz? Örneğin; Pamuk Büyükannemin Doğum Günü, Kardeşimin Sihirli Okulu, Güzel Ablamın Doğum Günü, Dedemin Sihirli Dolabı gibi eserlerinizde, okurlarınıza kazandırmak istediğiniz aile kavramı mıdır, yoksa kazandırmak istediğiniz değerleri bu kavram üzerinden mi vermeye çalışıyorsunuz?
Ben her sayfaya üç beş değer katma çabasındayımdır. Herkesin zamanı çok değerli; bir cümlede ya da bir iki sayfa içinde anlatılabilecek tek bir kavram için kitabın tüm sayfalarını kullanmak bana zaman, emek ve kaynak israfı olarak görünür. Bu nedenle her kitapta birkaç farklı ana kavram, birkaç da yan kavram işleyerek çok katmanlı bir öykü ortaya koymayı yeğlerim. Böylece okurlar aynı kitabı defalarca okuyabilir, her yeni okumada yeni anlamlara ulaşır. Yani sözünü ettiğiniz kitaplarda aile kavramı olduğu gibi, birçok başka kavram da vardır ve çocuk okuma sırasında hangisini algısına almaya hazırsa, o kazanımı elde eder.
10-Yaklaşık 50 yıldır edebiyat dünyasının içinde olan bir yazar olarak çok sayıda eser yazdınız. Birçok kuşakla etkileşim halindesiniz. Günümüzde, dijitalleşen dünyada kuşaklar arasındaki geçiş ise çok daha keskin ve hızlı. Peki, kuşaklarla olan etkileşimi nasıl yönetebiliyorsunuz?
Yeryüzünde insanlar var olduğu sürece, değişen dünya düzeninde hiç değişmeyecek şeyler de olacak; duygular gibi. Sevinçler, heyecanlar, korkular, üzüntüler, şaşkınlıklar hep yaşanacak. Kitaplarımda olaylarla olsun, sözcüklerle olsun, duygu aktarımı çok güçlüdür; kuşaklarla olan etkileşimimi onlara aktardığım duyguları karşılıklı paylaştığımızdan, aramızda ortak bir dil bulabiliyoruz.
Dijitalleşmenin olumlu yanlarını bulup çocuklarımıza o yönleri aktarmamız, gelecek için daha yararlı olur diye düşünüyorum, çünkü artık geriye dönüş yok.
11-Koku Delisi, Süs Delisi, Renk Delisi gibi eserlerinizde mizahi dili ustalıkla kullanabilmiş bir yazar olarak çocuklara vermek istediğiniz mesajı neden mizahi bir dille vermek istiyorsunuz?
Ekonomik sıkıntıların baskısından, siyasi dalgalanmaların huzursuzluğundan, yetişkin dünyasının yarattığı binlerce sorundan uzak, renkli, neşeli, güleryüzlü bir çocukluk yaşamalı çocuklar. Bu demek değildir ki onları yaşadığımız dünyanın gerçeklerinden uzak tutacağız. Elbette insana, yaşama, doğaya dair farkındalıklarını geliştirmeleri önemli. Çocukların ilgi alanlarına en yakın tür olan mizahı kullanarak bu farkındalığı yaratma yoluna gidiyorum ben.
12-Çocuk edebiyatının pedagojik dille yazılması gerektiği, edebiyattan bağımsız bir alan olduğu tezinde ısrar edenler var. Edebiyatın bütünlüğünden hareket edenler ise belirleyici olanın pedagojik değil, estetik bir dil olduğu görüşünü savunmaktadır. Sizce estetik dil dizgesiyle mi, pedagojik dil dizgesiyle mi yazanları çocuk edebiyatı yazarı kabul etmeliyiz?
Doğru nedir, bu, kesin çizgilerle belirlenebilir mi? Açıkçası, benim saptanmış, dayatılmış, listelenmiş ölçütlerle pek bir alışverişim yoktur. Kimi zaman rastlantısal olarak belirli sınırların içinde kalabilir, kimi zaman dışında dolaşabilirim. Benim için en geçerli ölçüt, metnin su gibi okunurluğu, okurun kazanımlarının çeşitliliği ve yeni kitaplar okumak için heves duymasıdır. Geleceğine ışık tutmayan, onu bir adım ileriye taşıyacak ipuçları sunmayan, büyüklük taslayarak ona ansiklopedik bilgi öğretmeye kalkışan bir metin zaman ziyanıdır, bana uymaz.
13-Edebi eserlerinizin yanında, duyarlı bir sanatçı olarak pek çok toplumsal projeye imza attınız. 2006’da şiddete karşı duyarlılık geliştirmek, şiddetin sorunlarla baş etmede çözüm olmayacağını göstermek adına Hani Her Şey Oyundu projesi; 2008’de ergenliğe geçişte yaşanan aşkın son olduğunu sanan ve hayal kırıklığını şiddete dönüştürmeye meyilli gençlere yol göstermesi adına, ilk aşkı herkesin yaşadığı ama geride bıraktığını anlatmayı amaçladığınız ve pek çok ünlü ismin de ilk aşklarını anlatarak destek verdiği projeniz olan İlk Aşkım gibi pek çok sosyal projede yer aldınız. Projelerinizin oluşumu ve bundan sonraki hedeflerinizden bahsedebilir misiniz?
Saydığınız projelerden başka, “Bebeğimi Seviyorum, Ona Kitap Okuyorum” projesiyle de doğum yapan annelere çocuklarına bebeklikten başlayarak neden kitap okumaları gerektiğini anlatan ve hastanelerde ücretsiz dağıtılmasını hedeflediğimiz bir kitapçık hazırlamıştık. Gerçekleşen bir başka proje de Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nde hazırladığımız “Merhaba Ben Kitap” başlıklı kitap; sanatçılar kitapla nasıl tanıştıklarını anlattılar, kitap okuma alışkanlığının elde edilmesi için öneriler getirdiler.
Herkes hayal kurabilir, herkes fikir üretebilir. Asıl emek o düşünceyi gerçekleştirmekte. Bu da yaratıcı, disiplinli, güvenilir bir ekiple olur. Gönülle, özveriyle hizmete hazır, çalışmalarına her zaman güvenilebilecek ekip arkadaşları önemli. Benim şansım, böyle ekip arkadaşlarına sahip olmak.
14-Son olarak, okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışan ebeveynlere ve okuma hevesi içerisinde olan gençlerimize tavsiyeleriniz nelerdir?
Çocuklar severek okuyacakları kitaplarla karşılaştığında, okumaya karşı heves duymaya başlıyorlar. Bir çocuk “Ben kitap okumayı sevmiyorum,” diyorsa eğer, büyürken niteliksiz kitaplarla buluşturulmuştur, yoksa kimse “kitap sevmeme” geniyle doğmuyor. Doğru kitap seçimi bu nedenle çok önemlidir. Ancak, kitap aynı zamanda “ticari bir meta” olduğundan, çocukların kazanımlarından çok kendi kazanımlarını önemseyen ve niteliksiz yayınlarla okurun okuma hevesini yok eden kitapların da piyasada yaygın olduğunu gözardı etmemek gerek.
Nitelikli bir kitabın hazırlık sürecine katılan onlarca çalışanı vardır; yazarı, çizeri, editörü, tasarımcısı, düzeltmeni, çevirmeni, matbaacısı, ciltçisi, kitapçısı ve daha birçok kişi. Kâğıdının kalitesi, kapağı, basımı da fiyatına eklenir tabii. Eğer kitap olması gereken ederden “ucuzsa”, vardır bir nedeni.
Nitelikli bir çocuk kitabın en kestirme ölçütü hem yetişkinler hem çocuklar tarafından zevkle okunmasıdır.