Öğretmenim sınıfa bir soru yönelttiğinde, anında aklıma türlü çözümler gelir, kimini saçma bulduğum, kimi de çok kolay göründüğünden herhalde yanıtın o olamayacağını düşünür, parmak kaldırmazdım.
Derken biri çıkar ya benim saçma bulduğum yanıtla, ya da çok kolay olduğu için geçersiz olacağını düşündüğüm yanıtla öğretmenin övgülerini alıverirdi.
Nasıl olur? Daha en başından verebilirdim o yanıtı. Niye güvenmemiştim ki kendime?
Evet, ne kendime ne de fikirlerime güvenirdim çocukken.
Çekingendim. “Nasıl olsa benim yanıtım yanlıştır,” düşüncesini beslerdim içimde.
Aslında yalnızca çocukken değil, büyüklüğümde de aynı güvensizliği taşıdım bir yük gibi.
Bu yüzden, hayal gücümün çok geniş, çok renkli, çok farklı olduğunu söyleyenlere gülümseyip, sözlerini tatlı bir iltifat olarak kabullendim hep. Herkesin hayal gücü vardı, benimkinden bile renkli, benimkinden genişti hatta.
Farklı olmayı kabullenememek değil, özgüven eksikliğiydi benimki.
Bir sorun ortaya konduğunda, farklı pencerelerden bakabilme bir beceriymiş meğerse.
Benim için ne kadar kullanışsızlık yaratsa da, çözüm odaklı düşünmek de bir beceriymiş.
Herkes böyledir sanıyordum ben.
Değilmiş...
"Bazı açılardan yukarı toprağa, aşağı gökyüzününe doğrudur ve her şey devamlı olarak boşluğa zar zor asılır gibi görünür"
Rachel Hartman