Evet, eleştirel bakabilmek önemli, ancak eleştirirken çözümünü de birlikte üretmeyi unutuyoruz çoğu kez.
Yorum yapmakta ve fikir üretmekte zorlandığımızdan belki.
En kolayı da konuyla ilgili çok şey bilirmiş gibi eleştir geç, karşındaki düşünsün...
Bir zamanlar kitapları onaylayan 'Talim Terbiye' diye bir sansür kurulu vardı. Kitapları forma başı ücretle okur, daha fazla maddi getirisi olmayanları da “Bu resim böyle olmayabilirdi,” “Bu cümle böyle olmayabilirdi,” gibi bahanelerle ret ederlerdi. Evet tabii ki, o, ya da başka her resim yerine başka bir resim olabilirdi. Bir değil, binlerce farklı seçenek olabilirdi. Peki çözüm için öneri? Yok. Olsa olsa çözüm, yeniden forma başı ücret…
Eskiden sınıfta, edebiyat dersinde şiir tahlilleri yaparken, öğretmen, “Şair ne demek istiyor?” diye sorardı. Neyse ki, sonraları şairin ne demek istediğinin değil, okurun ne anladığının daha önemli olduğunu kendi kendime kavrayabildim. Önemli olan bir yapıtla ilgili herkesin kendi görüşünü üretebilmesi, yorum yapabilmesi. Görüş üretemeden eleştiri üretmenin ne ortadaki esere, ne de eserin sahibine bir yararı var. En büyük zararı da, çözüm üretme becerisini geliştiremeyene aslında.
Bazı okul etkinliklerinde de, eleştirmenin, çözüm üretmenin önüne geçtiğini görüyorum.
“Kitabın başlığını neden falanca filanca koydunuz?”
“Sence ne olmalıydı, bir önerin var mı?”
“Ne bileyim” dercesine omuz silkiyor. Zorluyorum. “Herhalde aklına daha güzel bir başlık var. Yok mu? Hiçbir şey mi gelmedi aklına? Yani öylesine mi sordun?”
Evet öylesine sormuş.
Canım evladım, kendince bir sorun koyacaksan ortaya, daha doğrusu senin için sorun olabileceğini düşündüğün bir eleştirin varsa, onlarca, yüzlerce çözümden biri bile mi gelmez aklına?
“Bu kitabı neden yazdınız?”
“Sence neden yazmış olabilirim?”
“Bu kitapta ne anlatmak istediniz?”
“Sen ne anladın?”
"Eleştiriden rahatsız olmayın. Unutmayın, bazı insanlar için başarının tek tadı, sizden bir ısırık almaktır."
Zig Ziglar
Eleştirimi koyup çözüm de sunmaya çalıştım ama bilmem, bu yazıdan siz ne anladınız?