Makale Dizini

Masalların çocuğun sosyal ve kültürel gelişimine etkisi yadsınamaz. Çocuk daha okuma yazmayı öğrenmeden, masallar sayesinde demokratik yaşamın ilke ve değerlerini -ki bunlar, başkalarının hakkına saygı duyma, yardımlaşma, paylaşma, yöneticilerini seçebilme, çokseslilik, kendi hakkında karar verebilme, kendine güven, zorluklarla baş edebilme, söz dinleme, sevgi, arkadaşlık, dostluk, iyilik, doğruluk vb.- öğrenebilir. Bu değerler aynı zamanda çocuğun sosyalleşmesini de sağlar. Sosyalleşen, demokratik yaşamın ilkelerini öğrenen çocuk, gelecekte karşılaşacağı durumlara hazır hale gelir. Çocuklar bu ilkeleri ne kadar erken öğrenirlerse, çağdaş yaşama uyum süreçleri de o denli kısa olur.

Yrd.Doç.Dr. Türkan KUZU
Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Bölümü Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı

Dünyadaki toplumlar yüzyıllarca farklı sistemlerle yönetilmiş, uzun ve yorucu uğraşlar sonucunda da büyük çoğunluğu cumhuriyet rejimini, dolayısıyla demokrasiyi benimsemiştir.

Bilindiği gibi demokrasi “halkın egemenliğine dayanan yönetim biçimi”dir (Ergeneci ve diğerleri, 2002, s.550). Demokrasi cumhuriyet yönetiminin temelidir. Kendi oluhakkına sahip çıkabilen, başkalarının hakkına saygılı davranabilen, hukukun üstünlüğünü benimseyip kendi geleceklerine özgürce karar verebilen insanların yaşam şeklidir demokrasi. Demokrasilerde kararlar ortak alınarak doğruya ulaşma hedeflenir. Herkes kanunlar karşısında eşittir, hiç kimse düşüncesi, inançları, dili ve ırkı gereği aşağılanamaz, kınanamaz. Temelinde sevgi, saygı ve hoşgörü bulunmaktadır. Bu bağlamda demokrasi, siyasi bir sistem olmaktan çok, bir yaşam biçimidir ve bu özelliğinden dolayı da yaşanılarak öğrenilebilir.


Demokrasinin dayandığı bir takım ilkeler vardır ve bu aynı zamanda demokratik yaşamın ilkeleridir. Bu ilkelerin öğrenilmesi, yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması her bireyin temel görevidir. Bu anlamda demokratik yaşamın ilkeleri ancak eğitim süreci içinde öğrenilebilir ve geliştirilebilir. Bu nedenle demokrasinin eğitime gereksinimi vardır ve eğitim demokrasinin ön koşuludur.

Demokrasi eğitimi doğal olarak bireyin ailesinde başlar. Aile içinde, çevresinde demokratik yaşamın ilkelerini öğrenmeye başlayan çocuk, formal eğitime başladığında yani okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim vb. kısacası eğitimin her bir aşamasında bu ilkeleri uygulamak, geliştirmek ve korumak durumundadır. Bu uzun süreçte kendisine yol gösterecek olan yardımcılara gereksinim duyacaktır çocuk. Yardımcılar arasında anne, baba, kardeş, akraba, öğretmen, arkadaş, medya, ders kitapları vb. sayılabilir. Ancak yazınsal bir tür var ki –masallar-, onun yardımı asla yadsınamaz.

Masal, çocuğun daha okuma yazmayı öğrenmeden önce tanıştığı ilk yazınsal eserdir. Masalların yaşamımızda ne kadar önemli olduğunu söylememize gerek yok sanırım ama, yine de Dickens’in “Benim ilk aşkım Kırmızı Şapkalı Kız’dı. Biliyordum ki Kırmızı Şapkalı Kız’la evlenebilseydim, dünyanın en mutlu insanı ben olurdum.” (Kurt, 2000, s.309) sözleri, çocukluğumuzda dinlediğimiz masalların bizi ne denli etkilediğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.

İnsanları böylesine etkileyen masal, aynı zamanda okulöncesinden yüksek öğretime kadar eğitimin her aşamasında kullanılabilen, eğitici ve öğretici bir gereçtir. Onun aracılığıyla evrensel değerler kolayca öğrenilebilir ve temalar güncelleştirilerek eğitimde rahatça kullanılabilir. Çünkü masallar düş yanının zenginliği kadar içinde barındırdığı öğretiler, konular açısından her çağa uyarlanabilen özelliğiyle (bkz: Dilidüzgün, 2003, s.31) güncelliğini hep devam ettirebilen, hem çocuklara hem de yetişkinlere hitap edebilen yazınsal bir türdür. Dolayısıyla temelde çocuklar için yazılmamış olsalar bile, bugün çocuk edebiyatının içinde değerlendirilmekte, yetişkinler tarafından da sevilerek okunmaktadır. Bu nedenle de yukarda değindiğimiz gibi eğitimin her aşamasında kullanılabilen bir özelliğe sahiptir.

Masallar sayesinde çocuk, küçücük yaşta bazı değerleri öğrenip, bunları korumayı ve yaşatmayı kendisine hedef edinebilir. Çocuktaki demokrasi bilincinin geliştirilmesinde masalların öneminin farkında olan Türk çocuk edebiyatı yazarları bu nedenle masal türünde bir sürü eser vermiş ve vermeye devam etmektedir. Bunların arasında, özellikle son yıllarda Nur İçözü, Mustafa Ruhi Şirin, Gülsüm Cengiz, Ülkü Tamer, Ayla Çınaroğlu, Erdal Öz, Oğuz Tansel, Kemal Özer, Hasan Latif Sarıyüce, Tarık Dursun Kakınç, İbrahim Zeki Burdurlu, Aytül Akal (bkz: Dilidüzgün, 2003, s.46; Kıbrıs, 2000, ss.40-41) vb. isimleri sayabiliriz.

Geceyi Sevmeyen ÇocukBu bildiride çocuğa demokratik yaşam ilkeleri, dolayısıyla demokrasi bilinci kazandırmada Aytül Akal’ın “Geceyi Sevmeyen Çocuk”la başlayan beş serilik masal kitaplarına yer verileceğinden, Akal hakkında biraz bilgi vermemiz, tanımamız açısından yararlı olacaktır.

1952 yılında İzmir’de doğan Akal, İzmir Amerikan Kız Koleji Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları ve röportajları yayınlandı, çocuk oyunları yazdı. 1991 yılında çocukların büyülü dünyasına girerek, ilk masal kitabı olan “Geceyi Sevmeyen Çocuk”u yayınladı. Bunu “Canı Sıkılan Çocuk” (1993), “Kardeş İsteyen Çocuk” (1994), “Sabahı Boyayan Çocuk” (1995) ve “Masalları Arayan Çocuk” (1997) izledi. Ciltli masal kitaplarından başka yayımlanmış 32 karton kapaklı masal kitabı vardır. 3-15 yaş arası çocuklara yönelik yüzlerce kitabı bulunan Akal, 1995 yılında Aysel Gürmen ve Ayla Çınaroğlu ile birlikte Uçanbalık Yayınları’nı kurarak, çocuk kitapları yayımlamaya başladı. Bugün diğer işlerinin yanında yazmaya ve yayımcılığa devam etmektedir (bkz: Kuzu, 2005, s.323; Akal, 1998c, s.Dış Kapak)

Akal’ın çocuklara demokratik yaşam ilkelerini “çocuğa görelik” ve “çocuk gerçekliği” prensipleri doğrultusunda öğretmeye çalışma çabası, 1993 yılında yayımladığı ve daha sonra devamını getirdiği ve hâlâ da yazmayı sürdürdüğü masallarında açıkça görülmektedir. Akal, masalın çocuğun değerler sistemini öğrenme konusundaki etkisinin bilincinde olarak yazdığı eserlerinde güncel konulara yer vererek, çocuğu hem içinde bulunduğu çağa, hem de demokratik yaşamın gerektirdiği ilkelere hazırlamaktadır. Bu ilkeleri öğrenen çocuk demokratik bir kişiliğe sahip olacak, sosyalleşecek ve çocuğun ilerdeki yaşamında bunları uygulaması ve yaşatması daha kolay olacaktır.

Demokratik bir kişiliğe sahip olmanın belirtilerinden biri, bireyin içinde bulunduğu toplumun yaşayışını düzenleyen kurallara uymasıdır (bkz: Şenünver ve diğerleri, 2005, s.18; Yanıklar ve Elyıldırım, 2004, s.3)). Kurallara uyulmadığı zaman ailede, okulda, çevrede kısaca toplumda bir kargaşanın, düzensizliğin, huzursuzluğun olabileceği kaçınılmazdır. Çocuk için soyut olan bu olguların öğrenilmesi güçtür. Ancak çocuğa bu kurallar uygun yollarla anlatılabilirse, zamanla çocuk anlayabilir ve öğrenebilir. Peki nedir bu kurallar?


 Kuralların ilki başkalarının hakkına saygı duymaktır. İnsan belli bir topluluk içinde yaşadığına ve toplumdaki herkesin yaşama hakkı olduğuna göre, birlikte yaşanılan kişilerin hakkına saygı göstermek gerekir. Sen başkasının hakkına saygı duyacaksın ki, başkası da senin haklarına saygılı olsun. Aksi bir durumda, yani herkes istediği gibi davranmaya çalışırsa ortaya hiç de hoş olmayan durumlar çıkabilir, tıpkı “Geceyi Unutan Fil” masalındaki filin başına gelenler gibi:

Geceyi Unutan Fil“Geceyi Unutan Fil” masalında canı sıkılan yavru fil, hortumuyla kocaman kocaman sesler çıkarır, kendi sesini öyle beğenir ki, bir türlü susmak bilmez. Gece olur ama yavru fil hâlâ sesler çıkarmaya devam eder. Filin sesinden kimse uyuyamaz. Sonunda maymun dayanamaz, uyumak istedikleri ve gürültüyü kesmesi konusunda yavru fili uyarır. Ama yavru filin uykusu kaçtığı için bu sefer de top oynamaya başlar, topa tekmeler atar, eğlenir, gürültüsünden kimsenin uyuyamadığını düşünmez. Sabaha karşı iyice yorulur ve uyumaya başlar. Tam uyuyacakken dışardan müthiş bir gürültü duyar. Ayılar, maymunlar, kurbağalar, geyikler, aslanlar uyanmış, oyun oynuyor, değişik sesler çıkarıyormuş. Arkadaşlarına uyumak istediğini söyler ama, onlar da uyku saatinin çoktan bittiğini, sabah olduğunu söyler. Yavru fil yatağına döner, ama bir türlü uyuyamaz. Birilerinin gürültü yaparken uyumaya çalışmanın ne kadar zor olduğunu ve dün gece kendisinin oyun oynayıp, bağırıp gürültü yaparken arkadaşlarının neler hissettiğini daha iyi anlar, o günden sonra kurallara uyarak uyumak isteyenleri hiç rahatsız etmez (Akal, 1996, ss.5-6 )

Çocuk bu masalla, kendisinin bazı hakları olduğunu ve birlikte yaşadığı arkadaşlarının da aynı haklara sahip olabileceğini, haklarını, özgürlüklerini sınırsız kullanamayacağını, başkalarının haklarına saygılı olunması gerektiğini anlar. Gerçek yaşamında bunu asla unutmaz.

Kendim eğleneyim derken bütün insanların günlük yaşamlarının alt üst olmasına neden olan yaramaz trafik lambasının anlatıldığı masalda da, canı sıkılan ve ne olacağını merak eden trafik lambası kırmızı ışığı yakmış ve hiç söndürmemiş. İnsanlar, arabalar durup beklemiş, öğrenciler derslerine, işlerine gidenler iş yerlerine, ekmek taşıyan kamyonlar bakkallara ulaşamamış. Ortalık darmadağın olmuş ama trafik lambası çok eğlenmiş. Bir müddet sonra yine canı sıkılmaya başlayan trafik lambası bu sefer yeşil ışığını sürekli yakmış. Otomobiller birbirine çarpmış, insanlar taşıtların arasından dolaşarak tehlikeli bir şekilde karşıdan karşıya geçmeye çalışmış, yine öğrenciler okullarına, insanlar işyerlerine ulaşamamış, arabalar arka arkaya sıralanmış, trafik alt üst olmuş. Sonra trafik ekipleri gelerek lambayı sık sık arıza yapıyor diye depoya kaldırmak ya da yedek parça olarak kullanmak istemiş, trafik lambasının yüreği ağzına gelmiş, ekip arızayı düzeltip bir müddet daha çalışmasını denemek istemiş. Yaramaz trafik lambası yedek parça olmaktan kurtulmuş, ama eğlenmek isterken kendinin ve insanların başına nasıl bir iş açtığını anlamış ve bir daha lambalarını yanlış yakmayı hiç denememiş. Çünkü kendi hak ve özgürlüklerinin olduğu gibi başkalarının da olabileceğini ve bunların sınırsız kullanılamayacağını anlamış (Akal, 1997b, ss.33-36).

Demokratik ve huzurlu bir toplum için insana saygı anlayışının küçük yaşlardan başlayarak verilmesi ve bunun ayrıca davranışlara da yansıtılması gerekmektedir. Yoksa yukarıdaki örneklerde olduğu gibi karşımızdakinin hak ve özgürlüğüne saygı göstermezsek, onlar da bize saygı duymaz ve toplumda huzur ve düzen kalmaz.

Demokratik yaşamın ilkelerinden birisi de yardımlaşma ve paylaşmadır. Toplum halinde yaşama, kişilerin birbirleriyle yardımlaşarak, birbirlerini destekleyerek bütünlük içinde iş görmelerini gerektirir. Toplumda sağlıklı ve huzurlu yaşanabilmesi için zaman zaman başkalarının yardımlarına gereksinim duyulabilir. Yardımlaşma, kendi gücümüzü ve olanaklarımızı başkalarının iyiliği için kullanmaktır. Dayanışma, topluluğu oluşturan bireylerin herhangi bir konuda, duygu ve düşünce içinde olmalarıdır. Her insan bir başka insanın yardımına gereksinim duyar. Hiçbir insan tek başına yaşayamadığı gibi, gereksinimlerini de tek başına karşılayamaz. Bu bağlamda yardımlaşma ve paylaşma devreye girer. Yardımlaşma, paylaşma maddi ve manevi olabilir. Maddi yardımlaşma, dayanışma her türlü mal ve para yardımıdır. Manevi yardımlaşma ise, insanların acılarını, sevinçlerini, iyi ve kötü günlerini birlikte paylaşma, mutlu ve huzurlu olmak için karşılıklı çaba göstermektir. Toplumun gücü, dayanışmayla güçlenir, ortaya çıkacak her türlü zorluk bu şekilde yok edilebilir (bkz: Şenünver ve diğerleri, 2005, ss.28-29; Yanıklar ve Elyıldırım, 2004, ss.3-4), tıpkı aşağıdaki masal örneklerinde olduğu gibi.

İki kavgacı çocuğun diktiği elma ağaçları birbirleriyle sürekli kavga edip kendi gelişimlerini engeller. Günlerini kavga ederek geçirdiklerinden hiçbir kuş dallarına yuva yapmaz, kelebekler, arılar tırtıllar onlarla arkadaşlık yapmak istemez, meyve vermedikleri için çocuklardan da sevgi göremezler. Sonunda yaprakları sararmaya, dalları kurumaya başlar. Doktorlar dertlerine çare olarak kavgayı bırakıp, öteki ağaçlar gibi birbirlerine yardım ederek gelişmeyi, büyümeyi ve çiçeklenmeyi önerirler. İki kavgacı ağaç yaptıklarından utanır ve yapraklarını birbirinin üzerinden çekmeyi dener ama boşuna, yapraklar öyle iç içe girmiş ki ayıramazlar. Bir kuş bunların yardımına koşar, tüm kuş arkadaşlarını çağırarak yaprakların birbirinden ayrılmasını sağlar. Ama sorun sadece yapraklar değildir. Kökleri de birbirine dolanmıştır. O sorunu da solucanlar çözümlerler ve iki kavgacı ağaç o günden sonra bir daha kavga etmezler, kuşlar, kelebekler, çocuklarla dost olurlar (Akal, 1998a, ss.40-48).

Işığını Yitiren Yıldız“Işığını Yitiren Yıldız” masalında yaramaz çocukların taş atarak kırdıkları sokak lambası artık sokağı aydınlatamaz, buna çok üzülen bir çocuk ona yardım etmek ister. Belediyeye haber verir ve tamir edilmesini sağlar. Sokak lambası bu yardımlaşmadan çok mutludur (Akal, 1997b, ss.55-59).

“Rengini Arayan Top” masalında ise, renk dağıtılırken geç kalan renksiz top çok üzülür, Diğer renkli toplar bir kez renksiz topa dokunarak onun rengarenk olmasına, dahası dünyanın rengarenk olmasına yardım ederler (Akal, 1997a, ss.27-29).

Örnekler, çocuklara paylaşmanın, yardımlaşmanın ne kadar güzel ve insanı mutlu eden bir olay olduğunu, böylelikle içinde bulunulan dünyanın daha yaşanılası olduğunu kanıtlamaktadır. Dayanışma ve yardımlaşma olmasaydı, iki kavgacı ağaç kuruyup gidecekti, sokak lambası bozuk kalacak ve top ise renksiz olacaktı. Masallardan anlaşıldığı üzere hem yardım edenler, hem de kendilerine yardım edilenler çok mutlu oluyor ve yardımlaşmanın, paylaşmanın, birlikteliğin tadına varıyor, güçlüklerin kolayca çözüleceğini görüyorlar. Demokratik yaşamda da bu olay böyle değil midir? Birlikte, paylaşarak, yardımlaşarak yapılan işler insanları hem mutlu eder, hem de işler daha hızlı ve güzel gerçekleşir.

Demokrasinin temel ilkelerinden bir başkası, çok seslilik, insanların kendilerini yöneteceği kişiyi yine kendilerinin seçebilme hak ve özgürlüğüdür (Şenünver ve diğerleri, 2005, s.24). Fikirlerin çokluğu, doğru olanın seçilmesinde kolaylık sağlar (Final, 2005, s.26) Kendi hak ve özgürlüklerini koruyacak ve sürekliliğini sağlayacak idarecileri toplu halde seçmek, insanların en doğal haklarından biridir. Bu hak demokrasi ile güvence altına alınmış ve insanların vatandaş olarak yerine getirmesi gereken bir ilke haline gelmiştir. Demokrasilerde seçme ve seçilme hakkı,  çok seslilik, çoğulculuk, uzlaşmacılık, hukuken güvence altındadır ve bu haktan hiç kimse men edilemez. Vatandaşlar eğer yaptıklarını beğenmiyorsa yöneticileri değiştirme hakkına da sahiptir, tek seslilik yerine çok sesli, çok bakış açılı olmanın zenginliği Akal’ın “Şımarık Fil” ve “Rengini Arayan Top” masalında çarpıcı bir şekilde vurgulanmıştır.

Kocaman bir ormanda tüm hayvanlar mutlu ve huzurlu yaşarken bir gün fil iri cüssesine, aklına ve gücüne güvenerek ormandaki gölü sahiplenmiş ve kimseye gölden su içirmemiş. Hayvanlar kendilerine başka bir göl bulmuşlar. Sonra fil, gölün çevresindeki ağaçları sahiplenerek kimseyi ağaçlara yaklaştırmamış. Hayvanlar çaresiz başka ağaçlara taşınmışlar. Fil iyice şımarmış ve bu orman benim diyerek hepsini ormandan kovalamış. Herkes kendine bir ev bulmuş ama, hiç kimse yeni evinden memnun değilmiş. Sonunda çare olarak bir yönetici, temsilci seçmeyi düşünmüşler. Zürafa, aslan ve gergedanın temsilci olmasına karar verirken, bir çocuk onlara yol göstermiş ve uzlaşarak, hep birlikte ormanlarına geri dönmüşler. Fil de şımarıklıktan vazgeçmiş ve mutlu yaşamışlar (Akal, 1998a, ss.16-19).


 

Topluca alınan kararların doğruluğunu, yöneticisini seçebilme özgürlüğünü, uzlaşmanın yararını, çoğulculuğu, çocuk yaşayarak öğreniyor. Daha önce değinilen “Rengini Arayan Top” masalında da çok sesliliğin, uzlaşmanın, dayanışmanın önemi sunulmuştu.

Kişinin kendi hakkında karar verebilmesi, kendine güvenmesi, zorluklarla baş edebilmesi, demokratik yaşamın ilkelerinden sayılmaktadır. Kendine güvenmeyen, kendi hakkındaki kararları alamayan, zorluklar karşısında pes eden, güçlüklerle savaşamayan bireyler, toplum içinde yok olmaya mahkûmdur. Demokrasi, topluma uyum sağlayan, güçlü, kararlı bireyler yetiştirmeyi hedefleyen bir rejimdir. Bu şekilde yetişen bireyler, hem kendi, hem de toplumun hakkını savunabilir, haksızlıklar, güçlükler karşısında dimdik durabilir. Korkarak, kendisi hakkında başkaları karar vererek hiçbir yere varamaz, kişiliksiz, asosyal biri olarak kalır.

İp Bacaklı Uzaylı Çocuk“İp Bacaklı Uzaylı Çocuk” masalında yemek yemek yerine sürekli olarak çikolata ve şekerleme isteyen çocuğun bir gün dileği yerine gelir ve ip bacaklı uzaylı bir çocuğun uçan dairesi ile onların gezegenine gider. Çocuk mutludur, çünkü bu gezegende her şey şeker ve çikolatan yapılmıştır, istediği kadar yer, ama çok tatlı yediği için midesi bulanır. Su içer, aslında portakal suyu içmek ister ama bu gezegende ne bir ağaç, ne bir yaprak, ne bir hayvan, hiçbir şey yokmuş. Her yer kurak ve çikolata gibi kahverengiymiş. Çocuk süt içmek istemiş, süt yokmuş. Gezegenin nasıl bir yer olduğunu anlamaya çalışmış, çocukların et, meyve ve sebze yemeden, süt içmeden nasıl büyüyebileceğini düşünmüş. İp Bacaklı Uzaylı Çocuk da kendisini örnek göstererek gayet güzel büyüdüklerini söylemiş. Çocuk, dengeli beslenmeyip hep şeker ve çikolata yerse, tıpkı ip bacaklı uzaylı çocuk gibi olacağını anlamış, kendisi için en iyisinin annesinin güzel yemekleri olduğuna karar vermiş ve ülkesine geri dönmüş (Akal, 1996, ss. 7-13)

Çocuk burada masal sayesinde kendisi için neyin iyi neyin kötü olacağına yine kendisi karar veriyor. Başkaları kendisi hakkında karar verse belki bu karara uymayacaktı, ama burada çocuk olayı içselleştirerek kendi hakkında kararı veriyor. Tıpkı “Ben Büyüküm” masalındaki çocuk gibi.

Bu masalda da abisine ve babasına özenen, onlar gibi büyük olmak isteyen çocuğun isteği yerine gelmiş ve önce abisi olmuş, ama küçük olduğu için okula gitmek, okuldan sonra da ders çalışmak, arkadaşlarıyla satranç oynamak ona zor gelmiş. Çünkü o oyuncaklarıyla oynamak istiyormuş. Daha sonra babası olmuş. Her gün erkenden tıraş olup işe gitmek, yorgun argın akşam geç saatlerde eve dönmek, oyuncaklarla oynayamamak çocuğa çok zor gelmiş ve kendisi için en iyi seçimin yine kendisi olmak, herkes gibi yavaş yavaş büyüyüp her şeyi zamanında yapmak olduğunu anlamış ve oyuncaklarıyla oynamaya başlamış (Akal, 1996, ss.114-20).

Kendine güvenen kişinin zorluklarla baş edebilmesi de kolay olur. Çünkü insan her an yanında kendisine yardım edecek birisini bulamayabilir. Böyle bir durumda kendi kendisini telkin ederek veya farklı bir davranışta bulunarak korkusunu yenebilir, karşısına çıkan engelleri aşabilir. Örneğin, “Karanlıktan Korkan Çocuk” karanlıkta bir şeylerin üzerine atılıvereceğini sanıyormuş. Yatarken ışığı yakıp yatıyormuş, evde gece bir odadan başka bir odaya giderken tüm ışıkları yakıyor, geri dönünce de bunları söndürmüyormuş. Annesi bir gün odasından ceketini getirmesini istemiş, çocuk korktuğunu söyleyememiş, tüm ışıkları yakarak annesinin ceketini getirmiş, annesi ona yaktığı elektrik yüzünden hem bir sürü para ödediklerini, hem de ülkenin enerjisinin boşa harcanmış olduğunu söylemiş, çocuk annesine hak vererek bu korkusunu yenmeye karar vermiş. Akşam odasına giderken bildiği bütün şarkıları yüksek sesle söylemeye başlamış, şarkı söyledikçe korkusu azalmış, o günden sonra artık karanlıktan hiç korkmamış, çünkü aydınlık ve karanlığın sadece bir renk ve her ikisinin de içinde aynı şeylerin olduğunu anlamış (Akal, 1996, ss.53-57).


Korkusunu kendi kendini telkinle yenen bireyin aslında özgüveni de yerine gelmiş demektir. Çünkü kendi kendisine bir şeyler başarmanın mutluluğunu ve önemini kavramıştır. Başkalarına gereksinim duymadan da kendisi bir şeyler yapabiliyor, karşısına çıkan engelleri aşabiliyordur artık. “Üç Gözlü Çocuk” masalında da hayatından hiç memnun olmayan bir çocuk hep “keşke” ile başlayan cümleler kurar ve sürekli mutsuzluğundan şikayet edermiş. Bunun şikayetlerini duyan “Keşke Perisi” dileklerini gerçekleştirmek istemiş, çocuk önce üç gözünün olmasını dilemiş, peri kabul etmiş ama çocuk üç gözü ile bir sürü olumsuzluklar yaşamış, sonra üç kolunun ve en sonunda da üç ayağının olmasını dilemiş. Ama bu dilekleri gerçekleşince de bir sürü olumsuzluklar yaşamış ve yeniden normal bir çocuk olmayı istemiş, peri ona yardım edemeyeceğini, ancak sihirli kelimeyi bulursa normal bir çocuk olacağını söylemiş. Çocuk çok pişman olmuş ve iyi ki daha fazla burun, kulak, kafa istememişim diye düşünürken, karşısında başka bir periyi bulmuş. Bu “İyi ki Perisi” imiş. Peri onu eski haline döndürmüş ve çocuk o günden sonra hep “iyi ki” ile başlayan cümleler kurmuş ve mutlu olmuş (Akal, 1997b, ss.24-31).

Bu masaldan da çocuk kendinden hoşnut olmanın, buna bağlı olarak kendine güvenmenin ve böylelikle zorluklarla baş edebilmenin önemini anlar. Hayattan tat almaya başlar. Mutlu olan bireyler çevrelerine pozitif enerji verirler, mutluluk aşılar. Bu kişiler aynı zamanda söz dinleyen, kurallara uyan bireylerdir. Söz dinlemenin yararlarının farkındadırlar ve sonucun kendileri için iyi olacağını bilirler. “Suda Oynamayı Kim Sevmez?” masalındaki yavru su aygırı da annesinin sözünü dinleyerek hasta olmaktan kurtulur, ama arkadaşları söz dinlememenin cezasını evde bir hafta hasta yatarak çekerler, çünkü anneleri onlara havaların artık soğuduğunu ve bu havalarda suya girmemeleri gerektiğini, yoksa üşütüp hasta olacaklarını söyler. Ancak onlar bunu dinlemez ve sonunda hasta olurlar. Ama yavru su aygırı annesinin söylediklerinin kendi yararına olacağını anlar, arkadaşlarını uyarır, ancak sözünü dinlemezler, o olaydan sonra yavru su aygırı kendine başka arkadaşlar bulur (Akal, 1996, ss.49-52). Çünkü söz dinlemeyenlerle arkadaşlığını devam ettirse, belki kendisi de hasta olacaktı, belki daha sonraki günlerde başına daha tatsız olaylar gelecekti. Bunun bilincinde olarak arkadaşlığını kesip, yeni arkadaşlar bulur yavru su aygırı. Demokratik yaşamın bir yansıması olan masaldaki konu, çocuğu söz dinleme anlamında bilgilendirip ona yol göstermesi açısından yararlı bir örnektir.

Nereden Çıktı Bu Kardeş?Yukarda sözünü ettiğimiz ilkelerin dışında bazı ilkeler var ki, -bunlar sevgi, arkadaşlık, dostluk, iyilik, güzellik ve doğruluk vs. gibi- hem demokratik yaşam ilkeleri hem de evrensel ilkeler kapsamında değerlendiriliyor. Bu değerlerin çocuklara öğretilmesi, onların uygar, hoşgörülü, barışsever, dürüst, dostluğa, arkadaşlığa önem veren, insana ve doğaya sevgiyle yaklaşan bireyler olması açısından oldukça önemlidir. Demokratik toplum yaşamında bu ilkelerin de “olmazsa olmaz” gibi bir önceliği vardır. Örneğin, içinde sevgi barındırmayan bir birey, ne karşısındaki kişiyi, ne doğayı, ne hayvanı sever, ne de onlara değer verir. Bireysel olarak yaşar ve belki kendisi de diğer insanlar tarafından sevilmez. Böyle bir yaşam tarzı doğaldır ki, hiç arzulanmaz ve demokrasi ile bağdaşmaz. Bu bağlamda çocuklara evrensel değerleri öğretmek, demokrasi bilinci kazandırmada, demokratik yaşamda oldukça önem arz etmektedir. Toplumun huzuru, mutluluğu, birlikteliği, o toplumun gelişimini de etkilemektedir. Akal’ın masallarında işte bu ilkeler oldukça yoğun bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, “Nerden Çıktı Bu Kardeş” (Akal, 1998b, ss.4-10) masalında kardeş sevgisi, “Üç Sihirli Öpücük” (Akal, 1997a, ss.50-55) de anne sevgisi, “Park Yiyen Robot” (Akal, 1998a, ss.20-26), “Buruşuk Kağıt Parçası” nda (Akal, 1997a, ss.39-43) doğa sevgisi, “İki Kavgacı Ağaç”, (Akal, 1998a, ss.40-48),  “Uzaylı Çocuğun Ödevi” nde (Akal, 1997a, ss.44-49) dostluk, arkadaşlık, “Işığını Yitiren Yıldız” da ( Akal, 1997b, ss.55-59) iyilik, dostluk ilkeleri  çocuğa en güzel örnekleriyle aktarılmıştır.

Aslında Akal’ın tüm masallarında demokratik yaşamın ilkeleri iç içe geçerek öyle güzel kurgulanmış ki, bir masalı tek bir ilke ile sınırlandırmak da yanlış olur. Her bir masalda, çocuğu demokratik yaşama hazırlamak, çocukta demokrasi bilincini geliştirmek, çocuğu sosyalleştirmek için gerekli koşullar, ilkeler “çocuğa görelik” ve “çocuk gerçekliği” kapsamında kurgulanmış ve çocukların hizmetine sunulmuştur.

Çocuklarımız gelecek adına elimizde tuttuğumuz en değerli emanetlerimizdir. Çocuklarımızda, demokrasi kültürünün ve bilincinin kazandırılması, kendi sorunlarını kendi bakış açılarıyla ele aldıkları, katılım ve hoşgörü anlayışının aşılandığı, çoğulculuk, farklı görüşlere, evrensel değerlere saygı ile birey ve bireyin önemini de içeren ilkelerin yerleştiği bir demokrasi bilincinin ve kültürünün oluşması büyük önem taşımaktadır. Demokrasi devam eden bir süreç olduğundan, her bireye ve kuşağa bu konuda görev düşmektedir.

Demokrasi eğitiminin etkin bir şekilde amacına ulaşması, demokrasi ile özdeşleştirilen ilke ve değerlerin bireyler tarafından ne kadar iyi öğrenildiğine ve benimsendiğine bağlıdır. Bu ilke ve kavramların yeterince benimsenmemesi ve özümsenememesi durumunda bireyler, demokratik bir toplumda yaşamanın ne anlama geldiğini ve böyle bir toplumun gelişmesi ve ayakta kalması için gerekli kişisel davranışları ve sorumlulukları yeterince anlayamayacaklardır (bkz: Yanıklar ve Elyıldırım, 2004, s.1). Bu bağlamda çocuklarımıza demokrasi bilincini ne kadar erken kazandırırsak, onların demokratik yaşama uyumu ve demokrasiyi sahiplenmeleri de o kadar erken olur. Eğitimin farklı basamaklarında bulunan öğrencilere demokrasi eğitimi doğrudan ya da dolaylı olarak oldukça farklı tarzlarda verilebilir. Ancak böyle bir eğitim, her şeyden önce öğrencinin yaşı ne olursa olsun, onun ilgisini çekebilmeli ve hayâl dünyasına seslenebilmelidir. İşte Akal’ın masalları bu bağlamda okul öncesi ve ilköğretimdeki öğrencilere mükemmel örnek oluşturabilecek, onların yaş ve hayâl dünyalarına hitap edebilecek şekilde kurgulanmış masallar olarak değerlendirilebilir.

 

KAYNAKÇA

  1. Akal, A., Geceyi Sevmeyen Çocuk, İstanbul: Uçanbalık Yayınları, 1996.
  2. Akal, A., Sabahı Boyayan Çocuk, İstanbul: Uçanbalık Yayınları, 1997a.
  3. Akal, A., Masalları Arayan Çocuk, İstanbul: Uçanbalık Yayınları, 1997b.
  4. Akal, A., Canı Sıkılan Çocuk, İstanbul: Uçanbalık Yayınları, 1998a.
  5. Akal, A., Kardeş İsteyen Çocuk, İstanbul: Uçanbalık Yayınları, 1998b.
  6. Akal, A. U., Beni Bırakma Hayat, İstanbul: Bilgi Yayınevi, 1998c.
  7. Dilidüzgün, S., Çocuk Edebiyatı, (Editör: Zeliha Güneş), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, Açık Öğretim Fakültesi Yayını No: 765, 2003.
  8. Ergeneci, S. ve diğerleri., Tüm Dersler İlköğretim-6, Ankara: Aydan Yayıncılık, 2002.
  9. Final Hazırlık Dergisi, İstanbul: Milsan Basın San. A.Ş., Sayı: 16, 2005.
  10. Kıbrıs, İ., Yeni Yüzyıl İçin Çocuk Edebiyatı, Ankara: Eylül Kitap ve Yayınevi, 2000.
  11. Kurt, K., “Bir Çocuk Kitabı Yazarının Düşünce, Kaygı ve Küçük Mutlulukları”, I. Ulusal Çocuk Kitapları Sempozyumu, Sorunlar ve Çözüm Yolları, Ankara: Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi – Tömer Dil Eğitim Merkezi Yayınları No: 1,  ss.609-630, 2000.
  12. Kuzu, T., “Moderne Märchen von Aytül Akal”, IX. Internationales Germanistensymposium, Eskişehir: ss.321-329, 3-7 Mayıs 2005.
  13. Şenünver, G. ve diğerleri., Sosyal Bilgiler 6, İstanbul: MEB. Yayınevi, 2005.