“Çılgın, özgür, dinamik, hayalperest... Belki de bu nedenle konuşur ağaçlar, kuşlar, kâğıtlar, dinozorlar; bu nedenle uçar yataklar, çocuklar, tabaklar; trafik lambası oyun oynarken, arkadaş olur filler, zürafalar; canı pek sıkılır aydedenin; ille de denizin altını merak eder vapurlar... Bu çılgın düşünceler ve imgeler, başımın içinde döner durur, en ciddi iş toplantılarında bile beni güldürür” diye yazmıştı Aytül Akal. 

Annemin bir arkadaşı yılbaşında armağan olarak el emeği kitap ayraçları yapmış arkadaşlarına. Geçen Pazar ziyarete gittiğimde annem, “Benim işime yaramaz, al senin olsun,” diyerek bana verdi ayracını. Neden işine yaramaz? Çünkü annem kitap okumaz. Gerçekten de, kitaplığı olmayan bir evde büyüdüm ben. Gazete okunurdu, radyo dinlenirdi, oyun oynanırdı, ama kitap... O, bizim yaşamımızın dışında bir yabancıydı sanki, benim bir-iki, ablamın iki-üç kitabı vardı belki, hepsi o kadar.

Masalların çocuğun sosyal ve kültürel gelişimine etkisi yadsınamaz. Çocuk daha okuma yazmayı öğrenmeden, masallar sayesinde demokratik yaşamın ilke ve değerlerini -ki bunlar, başkalarının hakkına saygı duyma, yardımlaşma, paylaşma, yöneticilerini seçebilme, çokseslilik, kendi hakkında karar verebilme, kendine güven, zorluklarla baş edebilme, söz dinleme, sevgi, arkadaşlık, dostluk, iyilik, doğruluk vb.- öğrenebilir. Bu değerler aynı zamanda çocuğun sosyalleşmesini de sağlar. Sosyalleşen, demokratik yaşamın ilkelerini öğrenen çocuk, gelecekte karşılaşacağı durumlara hazır hale gelir. Çocuklar bu ilkeleri ne kadar erken öğrenirlerse, çağdaş yaşama uyum süreçleri de o denli kısa olur.

Bu makale “V. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yaşayan Yazarlar Sempozyum Dizisi Çocuk ve Gençlik Edebiyatında Aytül Akal Sempozyumu (Eskişehir, 2012)”nda sunulmuştur.

Ramazan Volkan Çoban
Balıkesir Ünversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiatı Eğitimi

Akal, kitaplarını yazarken kendisinin kişisel yaklaşımlarını ve yazar otoritesini bir kenara bırakarak, birçok çocuk kitabı yazarı gibi çocuğu küçümseyecek derecede her şeyi bilen bir yetişkinden çok kendini çocuk okurunun yerine koymuş ve onunla beraber düşünmüştür.

Yazıyorrrr... Yazıyorrrr...

Yazıyorrrr... Yazıyorrrr...
Süper Gazetecilerin “Son Baskı” heyecanını yazıyor!

Çocuk edebiyatında 30. yılını kutlayan Aytül Akal'ın, yayımlandığı günden bu yana 500 bini aşkın okura ulaşan “Süper Gazeteciler” serisinin 5. halkası Son Baskı, gündemin ve güncelin nabzını tutuyor, etik değerler hakkında düşündürüyor.
Kendi çabalarıyla hazırlayıp dağıttıkları Süper Gazete ile epeyce ünlenen dört kafadarı bu kez 8. sınıf sıralarında buluşturan yazar, takipçilerini yine karmaşık olaylar zinciriyle baş başa bırakıyor.
İlk gençlik çağındakilerin bireysel ve toplumsal bağlamda yaşadıkları sorunları içtenlikle ele alan roman; başarı takıntılı anne babaların yüksek beklentileri karşısında baskı hisseden öğrencilerin duygu ve düşüncelerine tercüman oluyor.  

Yazmasam Olmazdı...

Tabii ki olmazdı. Bunu daha çocukluğumda biliyordum. 
O zamanlar da yazmadan duramazdım ki. 
Hem de annem babam “Yazma!” dediği halde. 
Hem de gizli gizli doldurduğum şiir defterlerimi bulup benden sakladıkları, bazen yırtıp attıkları halde. 
“Yazma!”
Yazardım, yeniden yeniden başlayarak... 
Neden yazmayayım? İnat da var tutku da… 
Kim durdurabilirdi?
Karanlık mı? 
reigniteUyumadığım fark edilir diye ışığı açamazsam, ablamın pencere kenarında olan yatağının kenarına oturur, defterimi ay ışığının aydınlığına tutup yine yazardım; yazdım.
Evdekiler görmesin diye defterimi, kalemimi bel lastiğime sıkıştırıp tuvalete girer yine yazardım; yazdım. 
Yazmamak bir seçenek olamazdı; olmadı.
“Yazar olmasaydınız, ne olurdunuz,” diye sorarlar ya. Bıyığım olsa altından güleceğim. Böyle bir seçenek olamazdı benim hayatımda. “Yazar olmasaydım, yazar olurdum!”  
Yazmak, böyle bir tutku işte...